27 Ağustos 2013 Salı

Saygı Görmeyen Yaratıcılık





Dönüp dolaşıp bazı insanların yaratıcı her şeyi uyuşturucu ve alkole bağlamalarından bıktım. Sizin de başınıza gelmiştir. Gelmediyse deneyin, denemesi bedava.

Bir grup içinde tamamen farklı bir şey söyleyin, aykırı davranın ya da yepyeni bir fikir öne sürün, düşünülmeyeni düşünün, söylenmeyen düşünceyi söylenmeyin... Biri çıkıp yavşakça bir ifadeyle aşağıdakilerden birini söyleyecektir:

A) Neyin kafası lan bu?
B) Ne içiriyorsun lan sen?
C) Ne çektin oğlum?
D) Kafan mı güzel hacı?

Tebrikler! Tüm bilgi birikiminiz, kafanızda çakan şimşek, hevesle söylediğiniz şey tuzla buz oldu. Lafınız dinlenmeseydi böyle bir tepki almazdınız. Ama, öte yandan, duymak istediğiniz şey bu değildi. Gündem, ağzınızdan çıkan değil siz oldu. Banallik prim yaptı.

Toplum komik. O kadar komik ki arada gülmeyi unutuyorum. Genel algıya göre tüm sanatçılar, farklılar keşmiş. İnsanda ilham varken uyuşturucuya ihtiyaç yoktur. Tüm uyuşturucu çeken insanlar da felsefe yapmıyor, yeni bir şeyler çıkarmıyor, icat etmiyor. Bazıları mal gibi gülüp, oraya buraya saldırabiliyor. Ama bu demin bahsettiğim sığ bulanık sulardaki insanlar bunu görmezden geliyor ve zerre kadar saygı duymuyorlar. Saygı duyduğunuz bir şeyi aşağılar mıydınız? Yükselemeyeceğiniz için diğerlerini aşağı çekmek isteyebilirsiniz.

Bu arada, içinizden gelirse çektiğiniz şeyin oksijen olduğunu söyleyin. Yaşamak nefes almak değildir. Bunu onlara bakarak da anlayabilirsiniz.

APcritic English

Dear readers, when you see a thread on my blog you must have surprised of seeing it in Turkish. Due to reach non-Turkish readers, I have decided to write my critics also in English. Soon you'll be able to read.

25 Ağustos 2013 Pazar

Brutal Doom




Hiç olmadığı kadar vahşi

Doom'u severim. Oynadığım tüm oyunlar arasında ayrı bir yeri vardır. İlk gözağrılarımdan değildir. Sonradan tanıdım kendisini. Wolfenstein'e göre oldukça kanlı, ürpertici ve hızlıydı. Bilgisayar oyunlarının insanı şiddete yönelttiği söylenen oyunlardan biridir Doom. Silahlı zombilere, roketle patlayan yaratıklara, parçalanan Arachnotronlara rağmen abartıldığı kadar şiddet içermiyordu. Brutal Doom'a kadar...



Modu ilk iki Doom ve Final Doom gibi ek bölümlerde çalıştırabiliyorsunuz. Yeni sesler ve efektler eklenmiş. Bazı silahlara yakınlaştırma (iron sight) özelliği eklenmiş. Artık minigun ve testere hariç diğer silahlarda şarjör değiştirmek gerekiyor. Duke Nukem klasiği olan tekme atma eklenmiş. "Fuck yourself" diyip hareket bile çekebiliyorsunuz artık. Deathmatch maçlarında taunt yapılır ama bu kadar ofansif değil. Eh, klavye ya da mikrofonla küfür edilmesinden iyidir.



Ve geldik modun "Brutal" yanına. Bu sadist bir mod arkadaşlar. Son zamanlarda bu kadar şiddet içeren bir şey görmemiştim. Öyle ki, Doom bunun yanında çocuk oyunu kalıyor. Her silahla katliam yapabilmeniz mümkün. Kısa sürede ortalık vücut parçalarından geçilmiyor. Fatality tarzı bitiriş hareketleri eklenmiş. Mesela, savunmasız bıraktığınız bir Imp'in kafasını ezebilirsiniz. Silaha, çevresel etmene ve yaratığa göre biz de farklı şekillerde ölüyoruz. Yaratıkları vurunca bazen ilk seferde ölmüyorlar. Can çekişiyor ve bağırıyorlar ki beni rahatsız etti. Doom bu halde çıksaymış yasaklardan ve eleştirilerden kurtulamazdı. Bence abartı olmuş. Tabi korku filmlerini sevmediğim ve şiddet pornosu beni rahatsız ettiği için bunları söylüyorum. Son karar sizin.


Çıldırtan İnternet Sorunları



İlk internetimiz, 2000 yılıydı sanırım, 56k bağlantılı Superonline'dı. O zamanlar modemin sesini dinlerdik. İnternet ile hiç haşır neşir değildim, tek yaptığım oyun oynamaktı. İnterneti kullanınca telefonu meşgule atar, arayan ulaşamazdı. Sonra 2004'te ADSL bağlattık eve. O zamanda 256kb hızımız vardı ve ben Knight Online oynuyordum. Zamanla hız kendiliğinden 2 Megabit'e kadar çıktı. En son sürekli kotayı aştığımız için babam dayanamadı ve interneti sınırsız yaptı. Artık hız 8 Megabit'e çıkmıştı. Hoş maksimum 7 Megabit gözüküyordu. Artık internet daha hızlı ve daha iyi ancak bir şey kesinlikle değişmedi.


Gelişen teknoloji ve altyapıyla sorunsuz gitmesini istiyoruz ancak olmuyor. İnternet sorunları bitmiyor arkadaş! Hangi birinden bahsedeyim. İnternet elektrik gibi, su gibi nedensiz yere kesilebiliyor. En çok ihtiyacım olduğunda nedenini anlamadığım bir bağlantı sorunu yüzünden bağlanamıyorum. İndirdiğim dosyalar tamamlanmadan bağlantı kopuyor ve tıpkı telefonu şarja takmışım da temassızlık yüzünden şarj olmamış gibi kalakalıyorum. Bağlantı hızım 7 Megabit olmasına rağmen Adil Kullanım Kotası yüzünden 3'e düşüyor. Bazen hız kafasına göre düşüyor. Evde değil gittiğim her yerde sorunlu internet vardı. Lapland Üniversitesi'nde 93 Megabit hızı gördükten sonra her internet yavaş geliyor ya, ona da lanet olsun.  

Kapanışı yasaklı sitelerle yapalım. Dürüst olalım, içimizde porno izlemeyen var mı? Yok. Peki biz neden devletten porno izlemek için izin almak zorundayız?





Gereksiz Telefon Bağımlılığı



Staj paramı elimde olanlarla teknolojiye gömeceğim şu günlerde kafam telefonlara takıldı. Nerdeyse herkesin elinde son model telefonlar var. Hep öyle oldu. Ben ortaokuldayken de, lisedeyken de çoğu kişinin telefonu benimkinden iyiydi. En son çalıştığım yerde çaycıda, şoförde hatta çocukların elinde bile iPhone 5 görünce bu yazıyı yazma ihtiyacım oldu.

Ellerinde o kocaman telefonları tutan çocuklar ve ailelerine sözüm.

Ellerinden telefonu düşürmeyen kızlardan hoşlanmıyorum. Ne kadar sinir bozucu olduklarını makyaj aynalarına bakarken bile fark edemeyecekler. Birşey söylemene rağmen ellerini telefondan ayırmaz. Buluşursun ama o devamlı telefonla ilgilenir. Bari yanımda yapma şunu, belli ki seninle ilgilenmek için oradayım ve başbaşa oturuyoruz. Saatlerce mesaj yazar ama ihtiyacın olduğunda cevap vermez. Kontörüm bitmedi, görmedim her zaman değil ama çoğu zaman yalandır. Dış görünüşe o kadar bakmayın. Güzel, çirkin her telefon manyağı kız biraz iticidir.

Ellerindekini doğru düzgün kullanmayanlar var. Akıllı telefon aldıysanız iTunes, Google Play Store gibi mağazalardan işlevsel programlar ve keyifli oyun indirirsiniz.Sosyal paylaşım sitelerine girersiniz. Fotoğraf video çekersiniz. E-postalarınıza bakarsınız. Ya haberleri takip eder yeni şeyler öğrenir ya da kendi düşüncelerinizi paylaşırsınız. Haritayı açar keşfe çıkarsınız. Müzik dinlersiniz. Bunları doğru düzgün yapmıyorsanız, ne halt yemeye akıllı telefon kullanıyorsunuz? Çevremdeki çoğu insanın telefonlarını gösteriş için aldığına inanmaya başladım. iPhone alıp içini gram doldurmayan insanlar var. Sıradan telefon gibi kullanmaya devam edeceksen ne anlamı var o kadar para verip iPhone almanın? Zaten herkes pahalı telefon kullanabiliyor, kime neyin havasını atmaya çalışıyorsunuz? Herkes kullanıyor diye alanlar da muhtemelen sürü psikolojisine uyanlardır.


15 Ağustos 2013 Perşembe

Uykusuz Bozdu Mu?



Başlığı görünce hemen "fan"lar gibi hiddetlenmeyin. Belki hak verirsiniz, belki farklı noktalara değinmiş olabiliriz. Eğer dergiden biri şu an bu yazıyı okuyorsa trolllük yapmadığımı ve dergiye pislik atmak gibi bir niyetim olmadığını yazının sonuna gelince anlar diye umuyorum.

2007'de yayınlanan ilk sayısından beri Uykusuz alıyorum. Evet, tüm sayılarını okudum. Dergi çıkmadan önce de 2003'den beri Penguen'i de okuyorum. Belirli aralıklarla Lombak, Kemik ve Fermuar'ı (şu an ki çizer ve yazarların bir kısmının çalıştığı eski dergiler) takip ettim. Hem eskiden okuduğum güzel insanlar vardı hem de yenilerini de tanımış oldum. Genel kültür ve mizah anlamında bana çok şey kattı. Bundan dolayı teşekkürleri sunuyor ve eleştirilerimi sıralamak istiyorum.

1 - Ekibin bir kısmının mail adreslerinin belirtilmemesi

İlk sayıda Ersin Karabulut dergi için ne kadar heyecanlı olduklarından, derginin dayanıp dayanamayacağından bahsediyordu. Şimdi, sanki yeterince okur kitlesine ulaştılar ve artık eleştirileri önemsemiyorlarmış gibi geliyor. Bazı çizerlerin köşelerinde mail adresi yok, hatta sosyal paylaşım sitelerinde bile hesapları olmayabiliyor. Kulak tıkamalarının nedeni belki de bu yüzden. Bazı okurların rahatsız edeceğini ya da küfür, tehdit içeren mailler alacaklarını tahmin edebiliyorum. Nedeni bu olabilir. Ancak bu şekilde ilgili okurlarla olan bağlantıları da kapatmış oluyorlar. Cihan Kılıç'a ulaşmak isterdim. "Ve Sinem..."in ne kadar komik olmadığını, çoğu zaman Sinem'in hikayenin içinde bile olmadığını söylemek ve neden ısrarla bu seriye devam ettiğini sormak isterdim. Cevap vermezdi belki ama en azından okurdu.

2 - Ekibin söyleşilere katılmamaları

Önceki madde ile bağlantılı bu. Eskiden üniversitelere senede 1 kere bile olsa gelirlerdi, sorular cevaplanır ve güzel bir ortam oluşurdu. Katılımda yoğun olurdu. Artık talep olmasına rağmen bunu yapmıyorlar. Bunu üniversitemin bir ara üyesi olduğum karikatür kulübünden biliyorum. Açık açık söyleşi yapmak istemediklerini söylüyorlardı. Burada bencil olan kim merak ediyorum. Uykusuz mu yoksa okurlar mı?

3 - Temcit pilavına dönmüş köşeler

Aklıma ilk başta "İpek ve Burak" geliyor. Kabul ediyorum, Oky ilişkiler konusunda deneyimli ve köşeleri de en etkin olduğu bu konu üzerine. Ama, yeter artık ya. Bıktım sürekli tartışan, birbirini aldatan bu çiftten. Erkekler çıktığı biri olsa bile başka kadınların götüne bakıyor, kadınlar da trip atıyor. Eğer tüm anlatılmak istenen bu ise yeterince okuduk bunu zaten.Seveni var ama şu da unutulmaması gereken bir gerçek ki, en çok kim yer işgal ediyor denecek olursa ben Oky derim. Kendisine ya çizimine uyuz olduğum için değil.

4 - Verilen sözlerin tutulmaması ve okura karşı olan sorumlulukların yerine getirilmemesi

Hatırlasınız, Uykusuz Yaz sayısı çıkacaktı bu dergide belirtilmişti. Ama sonradan yalan oldu. Muhtemelen Gezi olayları yüzünden yetiştirilemedi. Uykusuz yeterince destek çıktı olaylara bu yüzden kendilerine hak veriyorum. Ancak, dergide "Uykusuz Yaz sayısını çıkartamayacağız. Özür dileriz." gibisinden bir yazı yazılmadı. Ben Ersin Karabulut'a sormasaydım akibetini yaz bitmeden öğrenemeyecektim. Bülent Üstün, mesela, uzun zaman önce kayboldu ve ansızın tekrar geldi. Hiçbir şey söyleme gereği duymadı. Kötü Kedi Şerafettin filmine ne olduğuyla ilgili bir bilgi de yok. Bazı yazarlar eskisi gibi "Köşeyi yetiştiremedim. Kusura bakmayın." bile yazmıyorlar artık. Köşe var mı, yok. Nedeni ne? Bilmiyoruz!

5 - Uykusuz'un ticarete atılması

Her ne kadar popüler köşelerin kitabının daha çok okura ulaşması ve hak ettikleri değeri görmeleri güzel olsa da, işi biraz ticarete döktüklerini düşünüyorum. Eğer takip eder, en kötü ciltleri alırsanız bu köşeleri okuma şansınız olur. Burada sorun zaten başından beri dergiyi takip eden okurlar için bir şeyin çıkartılmaması. Neden baştan sona okuduğum Amatör'ün kitabını ya da Cihan Ceylan'ın karikatürlerini almak isteyeyim? Yapılacak en iyi şey Emrah Ablak'ın Tübitak: Saklı Düşman'ı gibi dergide yayınlanmamış yeni içeriklerin çıkartılmasıdır.

6 - Derginin eskisi gibi yeterince komik olmaması

Bu oldukça subjektif bir durum. Elbette benim de dergiyle beraber yaşlanmamın, zevk alışkanlıklarımın değişmesinin de etkisi var. Lakin genel bir kalite düşüklüğünü görmezden gelemeyiz. Bunun dışında çok fazla sinir bozucu olayın, haberin olması kapağa, 2. ve 3. sayfalara yansıması ayrı bir konu ancak bunda Uykusuz'un suçu yok. Yine de insan bir süre sonra gülmekte ve haliyle onlarda bunu komikleştirmekte zorlanıyor.

Benim düşüncelerim bunlar. Ben Uykusuz'u almaya ve okumaya devam edeceğim. Ancak memnun değilim, bıkkınlıkla ve çabucak okuyorum her sayısını. Umarım bu yazı bir işe yarar.




Aşk Şarkıları Takıntısı



Düşünmeden edemiyorum. Şarkı yapılacak o kadar çok konu var. Tarih, açgözlülük, teknoloji, doğa, uzay, uyuşturucu, sosisli sandviç, zürafa, kek, mor rengi... Nedir bu aşk şarkısı yapma ısrarı? 

Gerçekten talep yüksek olduğu için mi yoksa hislerin basitçe dışa vurup satması kolay olduğu için mi bilmiyorum. Bazı şarkıcılar ve gruplar (çoğunluğu pop ve arabesk türünde olanlardan bahsediyorum) sadece ama sadece aşk, hadi sevgiyi de katalım, üzerine şarkılar yapıyor. Aşkı çıkartınca demek ki enstrümantal şarkılar çıkartıp duracaklar. Tek bir konu üzerinde ne kadar yaratıcı olunabilir? Dönüp dolaşıp varacağınız yer çok sevmek, yaralanmak, aldatmak, aldatılmak, terk edilmek vesaire zorlama şeyler olacak. Suistimal için harika. Dolayısıyla her kuyruk acısı yaşayan ve sevip kavuşamayan dinleyip kendince duygularından yola çıkarak diğer insanlara da zorla dinletecek. Örnek mi istiyorsunuz? Bengü'nün Yaralı şarkısı. Kendimi sağır etmek istiyorum ben bu şarkıyı duyunca. Sevenler olabilir ama ben sevmek ve dinlemek zorunda değilim. Yaralı yaralı bakmak ne demek biri bana açıklasın. Sözlerini geçtim melodi de güzel değil ki.

Asıl beni sinirlendiren. Aşk şarkılarının bu kadar çok söylendiği, dinlendiği bir ülkede bu kadar çok kadına yönelik şiddetin, ayrımcılığın ve tecavüzün olması. Bu tutarsızlık beni deli ediyor. "Kocam o döver de sever de.", "Ya benimsin ya kara toprağın." saçmalıkları yüzünden mi böyle? Nerede sizin sevginiz?