23 Mayıs 2014 Cuma

PewDiePie



"How's it goin' bros? My name is Pewdiepie!"


YouTube'u sık kullanıyorsanız bu YouTube ünlüsü hakkında bir bilginiz vardır. Eğer bilmiyorsanız okumaya devam edin çünkü artık onu bilmeme gibi lüksünüz yok çünkü artık kendisinin 30 milyondan fazla takipçisi var. Peki kimdir bu PewDiePie ve nasıl bu kadar ünlü oldu?




Asıl adı Felix Ulf Arvid Kjelleberg olan PewDiePie Göteborg-İsveç doğumlu bir oyuncudur. Genelde korku oyunları, saçma sapan komik oyunlar ve AAA oyunlarını oynar. Bunun dışında aralarda soru-cevap tarzında bölümler, başka bir YouTube ünlüsü olan İtalyan sevgilisi CutiePieMarzia (Marzia Bisognin) ile hazırladığı videolar ve başka YouTube ünlüleriyle (CinnamonKen, Cryoatic...) oynadıkları oyunlarda bulunmakta.



Popülerliğini kazanmasında Frictional Games'in yaptığı Amnesia: The Dark Descent adlı korku macera oyunu ve bağımsız sadist bir flash oyunu olan Happy Wheels yardımcı oldu. Popülerliğini arttırıp para kazanmaya başladıktan sonra İsveç'ten ayrılıp İtalya'ya taşındı ve Marzia ile yaşamaya başladı.. Daha sonradan daha iyi internet bağlantısı ve bir takım nedenlerden ötürü şu an kendisi İngiltere'de yaşamakta. Amerika başta olmak üzere farklı ülkelere gidip gelmişliği de var. Video yüklediğiniz zaman videonuz öncelikli olarak bulunduğunuz ülkedeki insanlar tarafından görülür. PewDiePie 3-4 farklı ülkede video yüklediği için insanların videolarını görme ihtimalini arttırdı. Amatörce oyun videoları kaydederken zaman içinde daha kaliteli ekipman ve programlar kullanarak kalitesini arttırdı ve kendini bozmadı. Sonuç olarak da şu an ki popülerliğine kavuşmuş oldu.

Fridays with PewDiePie videolarından birinde PewDiePie'ın anlamını açıklamıştır. Lazer silahından gelen pew sesi, ölmek anlamına gelen die ve PewDie hesabının şifresi olan pie yani pay hepsi bir araya geliyor ve PewDiePie oluyor. PewDiePie varillerden nefret eder, Amnesia'daki ucube yaratıklara bro der, Stephano yakın arkadaşıdır. Bazı oyunlarda PewDiePie için hazırlanmış gizler ve easter egg'ler bulunmaktadır. Yapımcılar da onu sever neticede hangi oyunu oynuyorsa insanlar o oyunlar ilgilenmeye başlar. Oyun marketten kaldırılmadan önce koyduğu Flappy Bird videosu 10 milyondan fazla kez izlenmişti.
  

Her ne kadar takipçisi ve hayranı çok olsa da sevmeyeni de bir o kadar çok PewDiePie'ın. Sevmeyen insanlar tepkilerini yapmacık, çocuksu, kızımsı ve bayağı bulduklarını söylüyor. Kimi zaman ciyak ciyak bağırması ve sululuğun dozunu kaçırdığı oluyor ama onu komik yapan etmenlerden biri bu umursamazlığı ve ciddiye alması. Yeterince iyi oynamadığını ve yaratıcı olmadığını düşünenler de az değil. Öncelikle iyi bir oyuncu olduğundan emin olabilirsiniz. Yaratıcı kısmına gelince videolara yaptığı düzenlemeler  Bunun dışında genel bir kıskançlık ve imrenme söz konusu. Koyduğu video saatler içinde milyon kez izlenmiş oluyor, tek başına deli para kazanıyor ve bu da insanları rahatsız ediyor.

Son olarak videolarına yapılan yorumların çoğunun spam, kavga, hakaret ve kendini şovunu yapma içerikli olduğunu ve bu yüzden gerçek brolarının yorumlarını göremediğini söyledi ve YouTube yorumlarını sonsuza kadar kapattı. İleride açar mı bilinmez ama kendisine Twitter ve Facebook'tan ulaşabiliyorsunuz.

Bu kadar okudunuz ne tarz videoları olduğunu merak ediyorsanız aşağıdaki çeşitli videolarında alınmış montaj videosuna göz atabilirsiniz. Bir "bro" olmak ya da önemsememek size kalmış.







5 Mayıs 2014 Pazartesi

Anime Sorunları




Animeleri severiz. Yaratıcıdırlar. Diğer çizgi filmlerden keskin bir şekilde ayrılırlar her birinin kendine ait tarzı vardır. Japonya'yı, Japon dilini ve kültürünü öğretirler. Her türden, her konudan anime bulmak mümkündür. Ancak bazen animeleri en çok ben severim diyen insanı bile uyuz edecek sorunları vardır animelerin. Klişeler ve manga sorunları ayrı yazı konuları olduğu için onları ayrı tuttum. Bağlantılı olan maddeleri de peş peşe yazdım.


1 - Öncelik Japonya


Elbette tüm dünya önemli ancak anime yapımcıları doğal olarak ilk Japonya'yı düşünüyor ve animeleri de ana seyirci kitlesi olan Japonlara göre hazırlıyorlar. Genelde karakterler hep Japon oluyor ve olaylar da hep Japonya'da geçiyor. Biz diğer milletlere de artık ne verirlerse onu izlemek düşüyor. Çünkü bizler yabancıyız ve doğrudan muhatap alınmıyoruz. Onların açısından düşününce bu kontrol etmesi zor bir durum çünkü ortak bir kültür paydası bulmak da zor iş.

2 - Senin Okul Ne Zaman Bitiyor?


Japonya ile az buçuk alakanız varsa eğitim sisteminin ne kadar iyi ve bir o kadar da acımasız olduğunu bilirsiniz. Kazdıkça daha derine ve karanlığa gidiyorsunuz. Bizim üniversite giriş sınavları onların sınavlarının yanında şaka gibi kalır. Rakipler güçlü, sınavlar zor, aradan sıyrılmak zor ve tüm bu karmaşadan sağ salim çıkmak en zoru. Aşırı stres ve baskı yüzünden ağır bunalımlara girip intihar eden öğrenciler var. Bir çocuğun intihar etmesi kadar kötü bir şey olamaz. Benim çıkarımıma göre bunların da etkisi olarak manga sanatçıları ve şirketler öğrencilere iltimas geçiyor olabilir. Zor ve sıkıcı okul hayatlarını değiştiremezler belki ama en azından farklı dünyalar sunarak bir şekilde keyiflerini yerine getirebilirler.

Demin bahsettiğim ana kitlenin de özü genç yaştaki seyirciler ve bu yüzden onlar hedef alınıyor. Bu yüzden çölde gezer gibi dönüp dolaşıp liseye geliyoruz. Üniversitede geçen animeler de var ama az. Az... Peki bu neden sorunlar arasında? Çünkü nedeni ne olursa olsun çok fazla okul, lise temalı animeye maruz kalınca bir süre sonra içinizden "Yine mi okul, yine mi lise lan?!"  diye bağırmak geliyor. Belki okul hayatınız sıradan ve vasat geçtiği için kıskanıyor da olabilirsiniz, kim bilir.

3 - Yayında Değiliz



Sevdiğiniz bir anime ülkenizde yayınlanmıyor mu? O zaman stream sitelerine ya da torrentlere muhtaçsınız. Bazı ülkelerin animelere bakış açısı iyi olmadığı için (kendini Pokemon sanıp atlayan çocuklar da sağolsun) animeler o ülkelerin kanallarında ya hiç yayınlanmıyor ya da bir görünüp bir yok oluyorlar. Tek sorun anime antipatisi değil reytingler de hesaba alınıyor ve telif ücreti vesaire işin içine girince fatura kabarıyor. Bunu az kişi izler onlar da bize yaramaz, boşuna para verip yayınlamayalım diyorlar. Olan yine bize oluyor.


4 - Japonca Biliyor Musunuz?




Japon değilseniz ya da Japonya'da yaşamıyorsanız Japonca bilme ihtimaliniz düşüktür. Oldukça zor bir dildir. İyi bir okula ya da dershaneye gidebiliyorsanız dil eğitimi alabilir en kötü kendi başınıza çalışarak Japoncanızı geliştirebilirsiniz. Japonca bilmiyorsanız geçmiş olsun, altyazıya ya da dublaja razısınız. Dublaj olayı bütünlüğü bozduğu ve doğal olmadığı için tartışmalı. Altyazılara gelince ise elinizde pek çok seçenek mevcut. Birbirinden farklı çeviri ekipleri hızlıca animeleri çevirip yayınlıyor. Tabi burada da ufak bir sorun var. O da deneme yanılma yöntemiyle iyi olanı bulmak. Bazı çevirilerde şarkı sözünden arka planda kalmış tabelada yazan yazıya kadar her şey çevrilmiş iken bazılarında sadece konuşmalar çevriliyor. Az çoktur kuralı burada geçerli değil çünkü Japon kültürü öyle zengin ki her şeyi bilip anlamanız mümkün değil. Tam tadını alabilmek için ek yazılar da şart yani.

Her ne kadar animeden animeye değişse de zaman zaman o kadar çok yazı okuyorsunuz ki takip etmeniz mümkün olmuyor ve zırt pırt durduruyorsunuz. Bir süre sonra da "Eh arkadaş yazdıkça yazmışsınız. Okuyor muyum, izliyor muyum belli değil." şeklinde sitemler ediyorsunuz. Merak etmeyin, bazen Japonlar da takip edemiyor.

5 - Fanservice



Moe'lerden sıkıldınız mı? İri göğüslü, bol frikik veren kadın karakterler size itici mi geliyor?

Söz konusu animeler olunca şirinlik ve/veya cinsellik her zaman satar. Cinsellik anlaşılır ama "Neden şirinlik?" sorusunun cevabını bilmiyorum. Bu böyle gelmiş böyle gidecek. Animelerin yapımı maliyetli olduğu için izleyeci çekme amaçlı bu tarz şeyleri animelere katıyorlar. Ancak bazen ölçüyü kaçırdıkları oluyor. Animelerde cinselliğin odağında çoğu zaman kadınların olması, tacizin komedi unsuru olarak kullanılması, abartı sahneler çoğu seyirciden olumsuz eleştiriler alır. Fanservice kitlesini oluşturan otaku, nerd ve abazan tayfası hariç. Onlara ne verseniz tüketirler.

6 - Manganın Gerisinde Kalmak

Manga ve animelerin yarışı adil bir yarış değildir. Animelerin %85-90'ı mangalardan uyarlanmaktadır. Dolayısıyla önce manga başlar yarışa, anime de arkasından gelir. Manga animeye tur bindirirken anime bir türlü ona yetişemez. Çoğu zaman anime mangayı geçemez ama en azından yarışı bitirir.


7 - Animenin Erkenden Bitmesi

Anime bazen kestirmeden ya da farklı bir yolda gitmeye çalışır ve bitiş çizgisine de ulaşır. Ancak yarışı layığıyla tamamlamamış, hile yapmıştır. Galip sayılabildiği gibi eleştiri oklarının hedefi de olabilir. Bazen de yolun ortasında ya da bitişe doğru nefesi kesilir ve yere yığılır. Ne olup bittiğini anlamayız. Kendini çok mu zorladı, hazır mı değildi diye her bir ağızdan laf çıkar. Şanslıysa bir şekilde ayağa kalkıp yarışa devam eder, şanssızsa bir daha ayağa kalkamaz.


8 - Gerçi Burada Kesilmemişi Var



Bazen mangadan animeye çevrilirken bazen de televizyonda yayınlanacağı zaman animeler sansüre uğrar. Çünkü kafanıza göre televizyonda her şeyi gösteremezsiniz. Özellikle çocuklara hitap eden bir animeyi yayınlıyorsanız. Ortalığı kan ve organ götürmesi, sigara, satanizm içerikli semboller, küfür ve çıplaklık gibi arıza çıkarak unsurlar örtülür. Sahne komple atılır, kan vahşet içeren bölüm bulanık ve karaltılı olur, çıplaklık flu ya da sevimli şeyler tarafından kapatılır. Bu şekilde kontrol altına alınmış olur.

Peki ya yapımcı firma bazı sahneleri sansür derdi olmadan kasten çıkarttıysa ne olacak? İşin içine yine para girdiği için satış yapma amaçlı bu yola başvuruyorlar. Biraz açgözlülük, biraz çakallık. Sonuç olarak sansürsüz izlemek istiyorsanız çıkartılmış, orijinal sahnelerin bulunduğu Bluray ya da DVD setlerini alacaksınız. Tabi bulunduğunuz ülkede bunlar satılıyor ya da dışarıdan getirtmek için yeterli paranız varsa. En kötü ihtimal çatır çatır indireceksiniz.

Şakası sıkça yapılır seyircinin ama asıl amacı olan animeyi olması gerektiği gibi izleyebilmektir, çıplaklık görmek değil.

9 - Teknik Aksaklıklar



İzlediğiniz animenin video dosyası bazen sorunlu oluyor bu yüzden ses geriden gelebiliyor ya da takıla takıla izliyorsunuz. En kötüsü ise sizinle alakası olmayan dudak-ağız senkronu. Eski ya da bütçesi düşük animelerde bu durum daha çok göze batıyor. Nedendir bilmem bunun olduğuna kimseyi inandıramıyorum. Bu yüzden tek sorun eden ben gibi gözüküyorum. Bu sorunu karakter konuşurken ağzı hareket etmesine rağmen sonradan, geç konuştuğunda fark edebilirsiniz.

10 - Kalan Sağlar Bizimdir




Gerek animelerin herkese hitap etmeyen yapısından ötürü, gerek yeterince tanıtımı yapılmadığı için pek insan anime sevmiyor ve izlemiyor. Animelerin dünya çapında geniş bir kitlesi var ancak bu kitle daha da genişletilebilir. Ne yazık ki genel olarak anime izleyicileri yedikleri laflar (arada, hâlâ, kaç yaşına geldin çizgi film mi izliyorsun diyen salaklar çıkıyor mesela) ve başarısızlıklar sonucu pes etmiş durumda. Bu sorumluluğu biraz olsun yapımcı şirketlerin, televizyon kanallarının vesaire üzerlerine alması gerekirdi. Japonya cennet gibi gelebilir ancak diğer ülkelerde bir şekilde hep azınlıktasınız ve durmadan mücadele etmeniz gerekiyor.

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Futbolu Sevmemek




Türkiye'de yaşayan bir erkek çocuğu isen ve futbola ilgin yoksa sosyal hayata 1-0 geride başlıyorsun. Gittiğin okul, yaşadığınız mahalle, futbol oynayan ve konuşanlarla dolu oluyor. Maça gidenler, yürüdüğün kaldırımda tezahürat yaparak, kahve kıraathane ve barlarda maç izleyenler de cabası. Buna rağmen sen futbolu sevmiyor, futbolla ilgilenmiyorsun. Büyürken bu yüzden sürekli laf yiyor, dalga konusu oluyor ve dışlanıyorsun. Futboldan soğuyor, uzaklaşıyorsun. Mecburen arada maç izlemek durumunda kalıyorsun. Sonra da oturup böyle bir yazı yazıyorsun. Futbolla ilgili pek çok şeyi bilmem ama tespitlerde bulunacak ve eleştirecek kadar bilgi sahibiyim. Sizin farklı nedenleriniz olabilir. Çok seviyor olabilirsiniz. Ama ben sevmiyorum, sevmek de istemiyorum. Umarım yazdıklarıma birileri hak verir.

1 - Doyumsuzluk

Sıkça şahit olduğum bir durum. Ev sahibi takımın rakip takımla maçı var diyelim. 4-0 önde gidiyor ve maçın bitmesine az kaldı. Top forvet oyuncusunun önüne geliyor ve bir anlık hatayla 5. golü alamıyor. Sonra maçı izleyenlere bakıyorum anında tepki gösteriyorlar. 4 gol atmış takımın, maçı da kazanıyorsun neyine yetmiyor senin? Herkes sürekli kazanmak ve daha fazla kazanmak istiyor. Kupon dolduranlar, hisse alanlar, para yatıranlar... Bir şeyi bilmenizi istiyorum. Her maçı kazanamazsınız ve kazanmak zorunda da değilsiniz.

2 - Yenilgiyi, Hataları Kabullenmeme ve Ders Çıkarmama

"Hakem hatalıydı, karşı takıma çalıştı. 4-4-2 düzeni bize uymadı. Yağmur yağdı." gibi bahanelerle takımlar kendi hatalarını kabullenmiyor. Taraftarlar da yenilgiyi kabullenmiyorlar ve sonrasında çıldırıp oraya buraya saldırıyorlar. Karşı takım tuttuğun takımdan iyi oynarsa yenilirsin ama sen nerede hata yapıyoruz sorusunu sormak yerine daima başka şeyleri suçla. Değil çuvaldızı iğneyi bile kendine batırma.

3 - Saldırganlık ve Nefret

Aynı ülkenin, hatta aynı şehir takımlarının bile birbirlerine takındıkları saldırganca tutumlara anlam veremiyorum. Küçüklüğümden beri Galatasaraylılar ve Fenerliler, Karşıyakalılar ve Göztepeliler kavgalı mesela. Futbolcular bile sürekli birbirlerine laf sokup, küfrediyor. Arada bir iki olay oluyor futbol kardeşliktir falan deyip barışıyor sonra tekrardan başlıyorlar birbirlerini yemeye. Herkes birbirini düşman ilan ediyor ve savaşa çıkarmış gibi hazırlıklar yapılıyor. Sanki top değil gürzle oynanıyor maç. Maç öncesi kavga, maç sırasında saha içi yabancı madde yağmuru, maç sonrası yine kavga. Küfür, kıyamet, tehdit edilenler, bıçaklananlar, dayak diyenler, öldürülenler... Neden? Çünkü böyle deşarj oluyoruz. Anlamıyorum. İçini döküp rahatlaman gerekirken daha çok doluyor, deşarj olacakken daha çok şarj oluyorsun. Nasıl bir terapidir bu?



4 - Tahammülsüzlük

Futbol sevmiyorsan dışlarlar. Futbolu seviyor ol yine de yetmez. Onlarla aynı takımı tutmak zorundasın. Başka bir takımın formasını giymen, tezahüratını yapman kabul edilemez. Şehrinin takımının taraftarları bağıra çağıra gezer, insanları rahatsız eder ve sen tek kelime edemezsin. Edersen de anında sana saldırırlar çünkü sana tahammül edemezler. Sözüm sana taraftar. Diğer takımlardan bu kadar nefret ediyorsun ama bir düşün. Onlar da olmasa kiminle maç yapacaksın?

5 - Irkçılık

Her maç öncesi ırkçılığa hayır yazıları çıkıyor ama gerçekten işe yarıyor mu? Yarıyorsa sahaya muz atmak nedir? Aklı başında biri bunu yapar mı? Başka bir ikiyüzlülük daha var. Tuttuğun takımdaki siyahi oyuncuyu gol atarsa sever takdir edersin ama hata yaparsa ya da karşı takımın siyahi futbolcusu sana gol atarsa anında "pis zenci" diye bağırırsın.

6 - Savurganlık

Çitlediğin çekirdekler, çıkardığın çöp ve pislik dağ gibidir ama maça odaklanmaktan umurunda olmaz. Kitap almazsın, albüm almazsın, müzeye sinemaya gitmezsin, tiyatro izlemezsin; ama spor gazetesi okursun, sırf maç izlemek için evine televizyon koyar, uydu bağlatırsın, 400 lira verip bilet alırsın. Gelecek nesiller için harcamak yerine milyon euro ödeyerek takımına yabancı oyuncu transfer ettirirsin. Şehrinde yoksul aç insanlar varken milyon dolar ödeyerek stadyum yaptırır üstüne bununla övünürsün.



7 - Şike, Rüşvet Vesaire

Dönen, yuvarlanan tek şey top olsaydı keşke. Futbol bir çamaşır makinesi gibi kirli parayı içine alıp yıkıyor. İşin içinde öyle büyük paralar dönüyor ki iş eğlenceden spordan çıkıyor. Uygunsuz, bozuk, berbat bir düzen hüküm sürüyor.

8 - Zoraki Kontrol

Ülkede olup biten yanlışları eleştirmek doğal bir hak iken bunu stadyumda ya da dışarıda formanı giyip yapınca olay çıkıyor. Tehdit ediliyor, fişleniyor, gözaltına alınıyor ve dayak yiyorsun.

9 - Bağımlılık

Futbol gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerin afyonudur. Kitleleri kendine çeker ve bağımlısı haline getirir. Eksikliğinde ise bağımlıları kriz geçirir ve kendini kaybeder. Gözleri futboldan başka bir şey görmez, önemsemez.

10 - Fanatizm

Yukarıdaki maddeleri de içine alır. Futbol kişi ve grupların tutundukları tek dal olmuş. O dalı bırakmamak için kendilerini ve gerekirse önlerine çıkan herkesi parçalıyorlar. "Erkek adam futbol sever. Erkek adam maç izler." diye diye futbolu erkekliğe zorla diktiler. Oyun oyun olmaktan, tutku olmaktan çıkıp iğrenç bir şeye dönüştü. Bazı taraftarlar insanlıklarını kaybetti ve hepsi canavar oldu..


Benim için futbol böyle bir şey işte.