30 Nisan 2013 Salı

DLC Quest



İnsan oyunların bugünü gördükçe geçmişi düşünmeden edemiyor. Oyun çıktığı haliyle oynanırdı. Ne ek paket, ne de sonradan gelen içerikler vardı. Günümüzde şöyle bir gerçek var ki oyunların yapımı daha pahalı ve korsan yüzünden yapımcılar bu maliyetleri karşılayıp oyunlarını satmakta güçlük çekiyor. Korsan bir oyun kullandığınızda yama ve içerik kurmanız ya sıkıntılı ya da imkansızdır. Doğru dürüst multiplayer oynayamazsınız. Yapımcılar özellikle eksik oyunlar çıkartıyor ki insanlar orijinal alıp tüm güncellemelere erişilebilsin. Battlefield, CoD gibi seriler bu sayede yeterince satabiliyor.



DLClerden aslında çoğu oyuncu memnun. Ancak iş açgözlülükle oyunda olması gereken şeyleri çıkartıp sonra bunu ayrıca satarak oyuncuları inek gibi sağmaya gelince uyuz olmamak elde değil. Going Loud Studios'da buna tepki olarak DLC Quest'i çıkartmış. Oyunun trailer'ında DLC'nin anlamından ve nereye kadar gideceğinden bahsediliyordu. Xbox 360'a çıktığında oynayamamıştım. Neyse ki Steam'e geldi.



Konusu bir platform oyunu için hiç şaşırtıcı değil. Kötü adam, prensesi kaçırır ve siz de kurtarmaya çalışırsınız. Oynanış adına yeni pek birşey yok. Oyunda topladığınız paralarla DLC alarak ilerleyebiliyorsunuz. Evet, ilerlemekten kastettiğim hareket gibi akışı belirleyen özellikleri bile satın almanız gerekiyor. Ses efekti DLCsini almazsanız ses efektlerini duymuyorsunuz mesela. Bunun dışında seksi iç çamaşırı gibi tamamen gereksiz şeyler de var. At zırhı DLCsi parayla satılan Oblivion moduna da bir gönderme bu arada. NPClerle konuşmalarınız keyifli geçiyor ki sırf esprileri için bile oynanmayı hak ediyor. Oyunun en göze batan yanı kısacık oynanış süresi. Live Freemium Or Die eklentisi ile beraber 1 saate bitirebilirsiniz. Çok zamanınızı almayan bir oyun istiyor ve içinizde birikmiş DLC öfkesi varsa oynayın. Sahip olduğumuz DLCler ilerde bize sahip olacak mı diye de düşünün.

Tür: Platform
Yapım: Going Loud Studios
Çıkış Tarihi: Mart 2013

İyi Yanları +

+ Esprili diyaloglar
+ DLClerin ti ye alınması

- Kötü Yanları

- Hemen bitiyor
- Basit grafikler

AP notu = 7

27 Nisan 2013 Cumartesi

Max Payne 3 (Singleplayer)








Rockstar Games adını duyduğumda içimi bir heyecan sarmaz. Oyuncularda önemli bir yere sahip GTA serisine pek bağlı olduğum söylenemez. Doğru düzgün bir tek GTA: Vice City'i oynayıp bitirdim. Bunu neden anlattım çünkü Max Payne 3'ün yapımcı koltuğunda ilk 2 oyunu yapan Remedy Entertainment değil Rockstar Vancouver oturuyor.



2. oyunda düşmekte olan Max resmen yere çakılmış. Tabi yaşadığı acılardan sonra kendini alkole ve ağrı kesiciye verdiği için Max'e ne derece sağ diyebiliriz bilemem. Artık NYPD'de çalışmayan Max kendini Sao Paulo'da Branco ailesinin koruması olarak buluyor. Ancak senelerdir taşıdığı lanet yüzünden yine her şey sarpa sarıyor ve bu da onu tekrar kaybedecek şeyleri olan bir adama dönüştürüyor. Oyun zaman zaman flashback'lerle geçmişe gitme gibi mekan değişikliklerine uğrasa da çoğunlukla São Paulo'dasınız.



Rockstar sanki senelerce "Keşke Max Payne'i biz yapsaydık." der gibi hayallere dalmış ve bulduğu fırsatta oyuna istedikleri şekli vermiş. Oyun seriye göre daha çok küfür, şiddet ve çıplaklık içeriyor. Önceki oyunlarda buna pek alışık olmasak da daha sert olması yerinde bir karar. Her ne kadar birazdan oyunun kötü yanlarında değinecek olsam da São Paulo eşitsizlik ve acıyı anlatmak için de uygun bir yer. Partilerde çılgınca eğlenen kabaca tabiriyle sefa pezevengi zenginleri, sefalet içinde kenar mahalleleri, uyuşturucu kartellerini ve arasında kalan insanları oyun size o kadar iyi gösteriyor ki bunları görünce adalet kavramından bir kere daha soğuyorsunuz. Alışık olduğumuz çizgi roman anlatımı yerine daha sinematik bir anlatım tercih edilmiş ve aksiyon filmi bütünlüğü sağlanmış. Grafiklerin kalitesini zaten anlatmama gerek yok. Oyun neden bu kadar çok yer kaplıyor diye sorarsanız nedenleri bunlar.

Oyunun aksiyon yanına diyecek yok. Rockstar'ın aksiyona verdiği önem ve katkıları için tebrik etmeliyiz. Çatışmalar çok gerçekçi ve estetik olmuş ki oynadıktan sonra benzer aksiyon oyunlarını küçümseyebilirsiniz. Gelişmiş fizik motoru sayesinde Bullet time eskisinden daha iyi ve keyifli bir hal almış. Zaman yavaşlıyor ve daha isabetli atışlar yapabiliyorsunuz. Max Payne'i Max Payne yapan elementlerden olduğu için bu kadar iyi kotarılmış olduğunu görmek beni duygulandırdı. Yaşadığı ruhsal çöküntüler, içtiği litrelerce içki ve kutularca hap Max'i iyice sertleştirmiş ancak yaşlanmasına engel olamamış. Dile kolay aradan 9 sene geçmiş ve Max eskisi gibi kendini oradan oraya savurup kurşunlarla dans edemiyor. Bir detay, bullet dodge yaptığınızda çarptığınız yere dikkat edin çünkü yerden kalkana kadar kafanıza kurşun yiyebilirsiniz. Max'in kaybettiği eski çevikliğinin yerine cover sistemi yerleştirilmiş ve oynanışın bir süre sonra sıkması da bir nebze engellenmiş. Bu önemli bir değişiklik çünkü sokak çeteleri olsun, paramiliter kuvvetler olsun oldukça kalabalık sayılarda geliyorlar ve siper almazsanız delik deşik oluyorsunuz. Evet, laf arasında söylemem gerekirse oyun biraz zor olmuş, bol bol ölürseniz şaşırmayın. Oyuna eklenen yeni bir özellikte şu ki, eğer elinizde ağrı kesici varsa ve ölmek üzereyseniz size bunu yapan düşman üzerinde kırmızı hedefle son bir atış şansınız daha oluyor ve başarılı olursanız kurtuluyorsunuz. Max'i bu kadar kötülediğime bakmayın sizde onları delik deşik edebiliyorsunuz. Ağır çekim modunda kurşunların süzülüşünü ve düşmanlarınızın bedenlerine girişini detaylıca (tabi burada bir Sniper Elite V2 detayı da beklemeyin) görebiliyorsunuz. Eskisi gibi bulduğunuz silahları pardesünüze sokamıyorsunuz. Seçiminize göre tek elde tabanca, çift elde 1 tabanca 1 micro 9mm, 2 micro 9mm ya da pompalı tüfek taşıyabiliyorsunuz mesela. Düşmanlar yakınınızda olduğundaysa da V'ye basın ve geçirin dipçiği.



Bölümlere hikayedeki eksik yerleri doldurmak adına ipuçları serpiştirilmiş. Dikkatli bakmazsanız çoğu zaman yanlarından geçip gidebilirsiniz. Ayrıca nispeten daha izbe ya da alternatif yollarda bulabileceğiniz altın silah parçaları da bulunuyor. 3 parçayı topladığınızda o silahın altın halini elinizde tutabiliyorsunuz. Tüm bunlar oyuna tat katsa da bu hızlı olmanız gereken yerlerde bir şeyler bulmayı zevksizleştiriyor. Max'in söyleyecek tonlarca şeyi var. Max için boş konuşan bir insan değil diyordum. Sonradan farkettim ki eğer bir noktada uzun süre kalırsanız "Acele etmem lazım." gibi tepkilerine ya da "Sanırım şu kapıdan çıkmalıyım." gibi acelecili tutumlarına anlam veremedim. Çatışma öncesi ara sahne girmeden elime aldığım silahla ara sahne sonrası silahın aynı olmaması da başıma bela oldu. Bir noktada üst üste defalarca kez ölürseniz, sonraki seferde yanınızda fazladan bir kutu ağrı kesiciniz oluyor. Bu beni çoğu zaman kurtarsa da (oyun zor demiştim) sanki ceplerin dibinde kaybolmuş da sonradan bulunmuş anahtar misalinde olması biraz tuhaf olmuş. Ayrıca neden el bombası ya da molotof taşımamız istenmemiş bilemedim.



Ne yazık ki ilk 2 oyuna hakim noir atmosfer ve hikayenin bütünlükte etkisinin azalmasını sindiremedim. Çizgi romanlara olan sevgim de büyükken, belki de gözüme en çok batan eksiklik buydu. Hoş, bazen maliyeti düşürmek ve yapımı biraz kolaylaştırmak adına mı çizgi roman tarzı vardı diye düşünüyorum ancak ne olursa olsun onun verdiği etki bambaşkaydı. Oyunun hikayesi kesinlikle kötü değil ancak kıyaslama yapacak olursak ilk oyuna okyanus uzaklığında. Güneş ve sıcak havanın insanda hep mutlu etkiler uyandırmaz ama hiçbir şey yağmurlu ya da karlı bir havanın getirdiği gibi bir ağırlık getiremez. São Paulo içerik olarak karanlık olsa da görüntü olarak fazla renkli. Brezilya'nın dilinin Portekizce olması eğer bu dile (ya da yakını İspanyolca'ya) yatkın değilseniz biraz rahatsız edici gelebilir. Portekizce konuşmalar gerekli olmadığı için mi yoksa Max'in yaşadığı yabancılık duygusu vermek adına mı bilemiyorum ama İngilizce'ye çevrilmemiş. Bunun dışında Max Payne 3'te ilk 2 oyundaki Ragnarock, Aesir gibi İskandinav mitolojisine göndermeler bulunmuyor. Tamam bayrağı Remedy'den aldınız. Çok iyi de taşıdınız. Saygı amaçlı bir kaç detay ekleseydiniz fena mı olurdu?

Seslendirmeler ve müzikler çok iyi. James McCaffrey yine Max Payne'i ustalıkla seslendiriyor ve gerek çatışmalarda, gerek durağan yerlerde müzikler insanı derinden etkileyebiliyor. Orijinal Max Payne tema müziği ve piyanolarda var. Oyunu daha gerçekçi yapmak adına müziği kapatabilirsiniz ama en azından 1 kere müzikli oynanmayı hak ediyor oyun. Oyunu 1 kere bitirmekten bahsetmişken yeni açılan modlarla uzun olan oyun süresini uzatabilirsiniz. Sıkılacağınızı sanmıyorum.



Oyunun singleplayer modu böyle. Max Payne 3 oynanması gereken bir oyun olmuş. Seriye devam etmek ya da başlamak için değer. Bundan daha iyi bir aksiyon oyunu da zor bulursunuz. Max'in son yolculuğunda onunla beraber olmanız ve yaşadıklarına kurşunlarıyla ortak olmanız dileğiyle.

Tür: Aksiyon / Third Person Shooter
Yapım: Rockstar Vancouver
Çıkış Tarihi: Mayıs, Haziran 2012


İyi Yanları +

+ Max Payne
+ Kaliteli aksiyon ve çatışma mekanikleri
+ Acıyı anlatım gücü
+ Sinematik anlatım ve efektler

- Kötü Yanları

- Hikaye kalitesinin seriye uymaması
- Atmosferdeki noir eksikliği

AP notu = 8

26 Nisan 2013 Cuma

Cave Story+



Mağara denince aklıma izbe, dikitli, sarkıtlı, yarasa gibi karanlıkta karşılaşmak istemeyeceğiniz hayvanların doluştuğu bir yer geliyor. Biraz doğruluk payı olsa da önyargılara saplanmayın çünkü bu yolculuğun sandığınızdan farklı geçebilir.

Uyandığımızda kendimizi “Mimagi” denen tavşanların olduğu bir mağarada buluyoruz. Hafızamızı kaybettiğimiz için kim olduğumuzu bilmiyor, neden burada olduğumuzu da öğrenmeye çalışıyoruz. Başlarda kötü bir doktorun tavşanlara zulmettiği ve yüzeyde olan bir savaş dışında elle tutulur bir şey yok. Bir platform oyununa göre oldukça güzel bir hikâyeyi ve iyi işlenmiş karakterleri var.

Yine de buranın yaşanılacak bir yer olduğunu söylenemez. Tavşanlardan başka türlü türlü mahlukat ve tehlike bulunuyor. Cılız halinizle uzun süre sağ kalamayacağınız için güçlenmelisiniz. Kimi zaman göz önünde, kimi zamanda ulaşılması zor, gizli yerlerde bulunan sağlık tanklarıyla canınızı 5’er puan arttırıyorsunuz. Yaratıklardan ya da enerji tanklarından elde ettiğiniz sarı üçgenlerle de silahlarınıza seviye atlatıyorsunuz. Oyunda daha güçlü gizli silahlarda bulunuyor. Bunları bulmaksa biraz araştırmaya biraz da verdiğiniz kararlara bağlı.

Yıllardır platform oynamış olun buna rağmen sizi zorlatacak bir oyun Cave Story+. Zoru ne derece seversiniz bilemem ama zaman zaman o kadar yorucu oluyor ki kolay üstü zorluklarda oynuyorsanız eğer başarılar diliyorum. Başlarda bol keseden konmuş kayıt noktaları ve can-roket dolum üniteleri oyunun sonlarına doğru giderek seyrekleşiyor. Oyunun aksiyon yanı keyifli geçmesine rağmen çileden çıkaracak noktaya da gelebiliyor. Seviye atlattığınız silahlar aynı şekilde hasar aldığınızda da seviye düşüyor. Enerji toplamakla, hayatta kalmak arasında gidip geliyor ve dikkatsizce oynarsanız ölüyorsunuz.

Çok uzun olmayan oyunun 3 farklı sonu var. Gizlerin bol, oynanabilirliğin böyle yüksek olduğunu tahmin etmemiştim. Biraz önce oyunun iyi bir hikayesi var diyordum ancak işleniş olarak hem cömert hem de ketum davranılmış. İlk seferde fark edemeyeceğiniz akışı değiştiren detaylar ve gizler bulunuyor ki bir kere bitirdikten sonra bunları tekrar gözden kaçırırsanız boşuna oynamış oluyorsunuz.  İyisi mi oyunu bir kere bitirin ve mümkün olduğunca spoiler yemeden dönüm noktalarını öğrenmeye çalışın.

Cave Story+, Cave Story’nin Wii’ye uyarlanan, elden geçirilmiş versiyonu ancak büyük bir değişiklik yok. Ana menüde ayarlara girdiğinizde grafik ve müzikleri orijinal haline getirebilir ya da olduğu gibi bırakabilirsiniz. Şahsen ben eski Cave Story’yi oynamadığım için yeni halinden eski haline dönmek bana biraz battı. NES oyunlarına benzemeye çalışarak prim çalmaya çalışıyor gibi gözükse de denenmesi gereken bir oyun Cave Story+

Tür: Platform
Yapım: Studio Pixel, Nicalis
Çıkış Tarihi: Kasım 2011

 İyi Yanları +

+ Hikaye ve müzikler
+ Güçlü oynanış
+ Bolca içerik

- Kötü Yanları

- Dengesiz zorluk
- Bazı şeylerin eksik olduğu hissi

AP notu = 7

Başlarken

Merhaba.

Son günlerde facebook ve twitter hesaplarımdan sürekli beğendiğim şeyleri paylaşır oldum. Çoğunlukla, izlediğim filmler ve dinlediğim şarkılardı bunlar. Birden düşündüm ki böyle üstünkörü paylaşmak yeterli değildi. Bir filmi sadece adını ya da imdb sayfa linkini vererek neden sevdiğini anlatamazsınız. Tavsiye iyi amaçlı olsa bile içinde "ben de izlemeliyim" dedirten bir şey yok. Kaldı ki, facebook'a öylesine girip çıkan insan haber kaynağına göz gezdirirken "yeni bir film bulsam da izlesem" düşüncesiyle orada değildir. Öyle düşünenlere hitap etmenin yolları bellidir. Ya bir dergide, gazetede köşen olacak, ya ekşisözlük gibi sözlüklerde yazacaksın (ki orada yazar değilim) ya da blog yazacaksın. Ayrıca söylemem gerekirse bir dergide yazabilmek için sizin istemeniz yetmez. Siz istenen kişi olmalısınız.

Sevdiğim şeyleri paylaşmak, inceleme yazmak, eleştirmek ya da övmek istiyorum. Amacım aşağı yukarı böyle. İnternet ve gelişen sosyal medya sayesinde her şeye erişim çok kolay. Ama o erişilecek o kadar çok şey var ki, özellikle belirtilmedikçe o karmaşada neyi istediğinizi bulmak pek kolay olmayabiliyor. Sürekli yeni şeyler çıkıyor ve eskilerin tamamı daha tüketilmemiş. Ne yazık ki değeri bilinmeyen ya da göz önünde olmayan o kadar çok şey var ki...

Çok iyi bir eleştirmen olduğumu düşünmüyorum. Biraz oyunlardan, biraz filmlerden, biraz şunlardan derken ağırlığı tek bir noktaya veremediğin için yeterince hakim olamıyorsun. Bir yerden başlarsam bunun zamanla oturabileceğine inanıyorum. Özellikle çok oyun oynayan ve oyun incelemelerini takip eden biri olduğum için oyun incelemelerimde oyunlara puan vermek istiyorum. Puan görecelidir ancak genel geçer puanlar da vardır. Kimse vasat bir oyuna, oynadığı tek oyun değilse 9 puan vermez. Oyunları diğerlerinden farklı tutmamın nedenlerinden biri de oyunların güncellenebilir olması. Oyunda hatalar varsa bir yamayla bunlar çözülebilir ya da oyuna yeni içerikler eklenir. Bu yüzden elimden geldiğince oyunların en son haline puan vermeye çalışacağım bu yüzden de seçtiğim oyunların hepsinin çok yeni olmasını beklemeyin. Film ya da dizilere puan verir miyim henüz karar veremedim. Kesin emin olduğum şey şu ki kitaplara puan veremem.

Şimdilik bu kadar.