22 Eylül 2013 Pazar

Otisabi





Mizah dergileriyle ilgili iseniz Otisabi'yi biliyorsunuzdur. Yılmaz Aslantürk'ün 90larda Pişmiş Kelle dergisinde çizmeye başladığı şu anda Uykusuz'da devam ettirdiği Türk kazanovası diyebileceğimiz bir karakterdir. Kadın erkek ilişkileri üzerinedir. Ya Otisabi'nin etkilemeye elde etmeye çalıştığı bir kadın ya da hali hazırda ve yakında bitecek bir ilişkisi vardır.

İlk duyurulduğu zaman farklı bir oyuncu kadrosu vardı. Sonradan kadro değiştirildi. Uğur Bilgin yerine rolün Tim Seyfi'ye verilmesinden sonra "Laz Otisabi mi olur?" "O tip ne öyle." diye tepki gösterenler oldu. Ben gayet memnun kaldım. Uğur Bilgin'in oyunculuğunu bilmiyorum ama Tim Seyfi daha belirgin bir karakter olmuş. Ayrıca tipsiz falan değil, abartıyorlar. Kaan çok hiperaktif olmuş ve Nejat amca yine sapkın. Bayanlara gelecek olursak top model güzelliğinde değil hiç biri ve olmaları da gerekmiyor. Gayet herhangi bir barda karşımıza çıkabilecek cinsten tipler. Bu da diziyi daha gerçekçi yapmış.


Sinema TV'de yayınlanan sonradan YouTube'a da bölümleri eklenen Otisabi'de çizgi öykülerden seçilmiş 13 bölüm var. Her bölüm ortalama 15 dakika sürüyor. Dizinin çekimleri başarılı. Oyunculuklar harikulade değil ama yeterli. Otisabi'nin öykü sonu monologlarını Barbo'nun barında seyirciye dönük konuşarak yapıyor ve bu da hoşuma gitti.



Öykülerin uyarlamasına gelecek olursak tamamı birebir uyarlanmamış. İlk bölüm Yanlış Anlama başka bir hikaye ile birleştirilmiş, Mafya bölümü barda geçmesine ve kadının kendi mafya kadını (babası der gibi) olmasına rağmen dizide mafyadan birinin yeğeni (yeğeniydi saınırım) olarak değiştirilmiş. Bu hem yeni kitle için hem de olan kitlenin okuduklarından farklı bir şeyler görmeleri için yapılmış olmalı. Nasıl bulursunuz bilmem, ben izlerken okuduğumdan daha çok keyif aldım. Ceza almamak için dizinin otosansüre uğradığını görüyorsunuz. Küfür yerine argo ya da teknik (penis gibi) kelimeler var. Normalde de Otisabi'de pek çıplaklık olmaz ancak dizide çıplaklık adına yan göğüs ve kadın sırtından başka bir şey yok. Bir Hung ya da Rogue beklemiyordum ama yine de insan keşke demeden edemiyor.

2. sezon gelir mi bilgim yok. Belki yeterince rağbet görmedi ya da tek sezonluk bir proje olarak düşünüldü. Olur da devam kararı alırlarsa ben oturur izlerim.




15 Eylül 2013 Pazar

NHK ni Youkoso (Welcome to the NHK)


4 duvar arasında

Önce hikikomori nedir ondan başlayalım. Hikikomori, Japon kökenli bir psikolojik modern çağ hastalığıdır. Basitçe anlatacak olursak kişinin sosyal hayattan ve dış dünyadan uzakta tüm ihtiyaçlarını odasında karşılaması ve odası dışına çıkmaması ya da çıkamamasıdır. Hastalık sosyal ilişki kurmakta güçlük çeken, çocukluk döneminde travma yaşayan çoğunlukla genç kitlede görülür. Diğer ülkelerde yaygın olduğu söylenemez. Bizde olsaydı adı yabanilik olurdu ve muhtemelen ebeveynler çocuğu zorla dışarı çıkartmaya çalışırdı. Türkiye'de bu hastalığın görülmesi pek mümkün değil.



Hikayenin ana kahramanı Tatsushiro Satou'da bir hikikomori. Üniversitedeki 2. yılından sonra okulu bırakıp evine kapanmıştır. Durumu ağır olmamasına rağmen mutlu değildir. Bulunduğu durumdan kurtulmak istediği bir gün kapısı çalınıyor ve misyoner olan yaşlı bir kadın ve torunu Misaki ile karşılaşır. Misaki'den etkilenmesine rağmen kadının dağıttığı dergilerde hikikomori yazısını görünce sinirlenir ve tekrar kendisini odaya kapatır. Liseden bir kızın dünyada komploların olduğunu sözünü hatırlayarak başına gelen tüm olayların bir örgüt tarafından yapıldığına kendini inandırır: Nihon Hikikomori Kyokai. Satou evindeki elektronik eşyalarla konuşacak kadar sıyırmasına rağmen Misaki onda bir umut görüp yardım etmeye çalışır.




Mangasını okumadığım için kıyaslama şansı bulamadığım Welcome to the NHK hastalığı ve bu hastalığa sahip insanları başarılı bir şekilde anlatmış. Dram olmasına rağmen zaman zaman gülümsetiyor. Bir sorunu çözebilmek için en başta sorununu kabullenmelisiniz. Sorunun farkında olmanıza rağmen hem ileri hem geri adım atma gibi ikilemde ve nihayetinde duraklamanız sorunu çözmeyi zorlaştıracaktır. Sadece bu hastalığa değil hayattaki pek çok soruna bunu uyarlayabilirsiniz. Kötü yanlarına gelecek olursam kurgu beklediğiniz gibi gitmeyebilir ve sabır seviyenize göre uyuz olabilir, 24 bölümlük bu animeyi sıkılıp bırakabilirsiniz.




Depresyona girince üzülmeyin. Daha kötüsü de olabilirdi.






Evliliğin Ciddi Bir Müessese Olması



Tanıdığım kimsenin ağzından çıkmadı ama böyle bir söz var. Ona gelmeden biraz evlilikten bahsetmek istiyorum.

Bence evlilik, gerçekten sevdiğin insanla evlendiğin zaman güzeldir. Parası için biriyle evleniyorsan ya bir halt olamamışsındır ya da ucuz hayatına pahalı şeyler sıkıştırmak istiyorsundur. Görücü usulüyle evleniyorsan kimseyi bulacağını düşünmemiş, sırf evlenmek için evlenmişsindir. Fizyolojik ihtiyaçların için evleniyorsan süt için inek besleyen adam olursun, ayrıca günaha girmemek için yüzük takarsın. Yurtdışında yaşamak istiyorsan yabancı birini bulursun ve evlenirsin.

Evlilik duruma ve evlenilen insana göre mantıklı ya da mantıksız bir durum olurken direk "mantık evliliği" demek nedir? Ya mantık evliliği aslında mantıksızsa? Bu nasıl bir paradokstur lan. İlerde mutlu olurum diye insan evlenir mi? Aşık olduğun insanla evlenmek mantıklı değil midir? E o zaman neden böyle bir kullanıma gerek duyuldu?

"Evlilik ciddi bir müessedir." lafına da tav oluyorum. Evlilik kötü müdür? Para kazandırır mı, vergisi var mıdır? Ev ortamında ciddi mi olmalıyız normalde? Kakara kikiri evlilikler de mi var yani? Ciddi bir evlilikte ne oluyor, seks yaparken gülmek yasak mı? Ciddiyet, kadın yemeği tuzlu yapınca dayak atmak mıdır? Erkek televizyondan başını kaldırmayınca televizyonun fişini çekmek midir? Olması gereken yoksa olması istenen mi?

Pek ciddi bir yazı olmadı. Kusura bakmayın.

Oculus Rift Reklamı



Reklamı izlemeden yorumumu okuyup okumamak size kalmış.

Oculus Rift şu hani bir takım Hollywood filmi ve çizgi dizilerde gördüğünüz gözlüğü (gerçi kaskla bütünleşmiş ama) takınca sizi başka dünyalara götüren, sanal gerçeklik veren elektronik bir alettir. Şu an son halini almış değil. Eğer kiti sipariş vermek isterseniz 300 dolar ödüyorsunuz ve uyumlu olduğu oyunlardan birini açıp deneyebiliyorsunuz. Benim deneme şansım olmadı şu an almayı da düşünmüyorum.

Oculus Rift için amaçlanan oyunun içinde olma hissiyatını sonuna kadar yaşatması. First Person Shooterlarda (bir silahsın gidiyorsun tarzı) zaten karakterin gözlerinden gördüğümüz için en uygun oyun türü bu. Özellikle düşman askerleriyle çatışırken ya da korku oyununda orada hissi oyunun lezzetini arttıracaktır.

Tüm bunlar yaşanırken insanların gözden kaçırdığı bir şey olmuş o da cinsellik yani sanal seks.

Videonun neden YouTube'dan kaldırıldığını izleyince anladım. Reklam bir şaka, ancak resmi olmasını biraz garipsedim. Verilen mesajı da tam çözebilmiş değilim. "Bayıldığınız, hayranı olduğunuz kadın karakteri karşınızda çıplak görebileceksiniz. Hayal gücünüzle beraber gerisi size kalmış." Yani... Sert eleştiremiyorum. Belki oyuncuların istediği ya da olması gereken biraz da budur. Öldür, yok et, puan topla nereye kadar?

Sözde Fotoğrafçılar



Başlığı görüp alınmayın hemen. Okursanız kimleri kastettiğimi anlayacaksınız. Bir kez daha düşündüm de, alının. Fotoğrafçılığı ne hale soktuğunuzu görün.

İnsan büyüyünce erişkin olunca bile içindeki çocuk hiç değişmeyebiliyor. Eskiden Action Man ile Barbie bebekle oynayan insanlar artık pahalı kameralarını ve zeki telefonlarını ellerinden düşürmüyorlar. İkisinin de ortalık özelliği fotoğraf çekebilmeleri. Kameranın iyi yanı o pek bilmediğim ISO gibi ayarları etkin kullanabilme daha iyi odaklanabilme ve daha yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çekmesi. Telefonun iyi yanı ise kullanımının daha pratik olması, kolay taşınabilmesi, anında efekt yapıp fotoğrafı paylaşabilme. İkisinden biri olduğu zaman haliyle ortalık fotoğraftan geçilmiyor. Ve bu insanlar göğüslerini öyle kabartıyorlar ki sanki uluslararası fotoğrafçılık yarışmasında jüri ödülü almışlar.

Çok basit sıradan bir şey bile instagram ile ilginç gözüküyor. Bunu siz yapmadınız, program yaptı. Hem gerçeği çarpıttınız hem de kendinize pay çıkartmaya çalıştınız.

Pahalı kameralarla gezen ve çok güzel fotoğraf çektiklerini zanneden insanlar da var. Hak etmedikleri halde Nikonlarını milletin gözüne sokarak gezerken gerçek fotoğrafçılar kamera alabilmek için ya başka işlerde çalışıyor ya da borçla alıyorlar.

Eleştirmenize izin de vermezler. "Kamera benim, hobi benim. Sana ne?" Şöyle bir örnek ile izah edeyim. Çizim yapmak hobidir, karalamak değil.

Fotoğrafçıları ışığa tutarak sahte olup olmadıklarını anlayamıyorum. Ancak photography ya da fotoğrafçılık tarzı yazıları yazıyorlarsa gerçekten bir şeyler yapıyorlardır. Nüfus il müdürlüğüne vesikalık çektiren kolonya kokulu fotoğrafçıları saymıyorum tabii.

Tamamen internet ile ilgili bir eleştiri yazısı, makale yazacak olursam sayfalarca sürer. Bu yüzden parça parça yazıyorum ki birleştirince tablo yine ortaya çıksın. İnternet bize hava atma imkanı sağladı arkadaşlar. Kendimizi dev aynasında görmeyi bırakıp göstermeye başladık. Biraz dürüst olup sandığımız gibi dev olmadığımızı göstersek? Ne dersiniz?

Not: Konu ile ilgili bir web sitesi You Are Not A Photographer

13 Eylül 2013 Cuma

Paprika


Satoshi Kon'un ölüm haberini alalı uzun zaman olmuştu. Hakkında pek bir şey bilmememe rağmen üzülmüştüm. Tokyo Godfathers gibi diğer yapımlarını da izlememiştim. İzleseydim ne büyük bir dehanın gittiğinin farkında olurdum ve üzülmek için de daha çok nedenim olurdu. Satoshi Kon, Hayao Miyazaki kadar popüler değil belki ama onun gölgesinde kaldığını da düşünmüyorum.

Paprika'yı tamamen umursamazlığım ve tembelliğim yüzünden uzun süre izlemeyi ertelemiştim. Geçen gün izleme şansım oldu. Sanki Inception'ın animesi gibi, ancak pek aksiyon yok. Tabii Inception Paprika'dan daha sonra çıktığı için esinlenen taraf o olmalı.



Tokita Kosaku, DC Mini adında bir psikoterapi aleti yapmıştır. Birlikte çalıştığı terapist Chiba Atsuko ve avatarı Paprika ile sorunları olan insanların rüyalarına girip onlara müdahale edebilmektir. Psikolojik sorunları olan insanları tedavi amaçlı düşünülse de 3 adet prototipin çalınmasıyla kötü güçlerin elinde güçlü bir silaha dönüşecek potansiyeli açığa çıkar. Rengarenk olması bir kabusu daha güzel yapmaz. Özellikle kafayı sıyırmışsanız.



Oldukça renkli ve derin bir film Paprika. Paprika'da öyle, en sevdiğim bayan karakterlerden biri oldu. Bir karakterin uyanık halde iken bile rüyada olması, rüya ve gerçeklik arasında gidip gelmesi ve kurgunun birden değişmesi takip etmeyi biraz zorlaştırıyor. Yine de bunu bir eksi olarak görmemek lazım. İş dikkati toplamakta bitiyor.



Paprika sapmadan, dümdüz giden filmleri sıkıcı bulanlara ve renk cümbüşünde kaybolup bundan bir anlam çıkartmak isteyenlere tavsiye edilir.

11 Eylül 2013 Çarşamba

Öğrencilerle Yaşamanın Kötü Yanları

Açıkça söylemem gerekirse başkalarıyla yaşamak, özellikle öğrencilerle, kötüdür.

Kalacağınız insanları her zaman seçemezsiniz. Yurt gibi ortak paylaşılan alanlarda kalacağınız insanları sizin belirlemek gibi bir lüksünüz yoktur. Bazen herhangi bir neden olmaksızın o piti piti yöntemiyle bazen de erkenden geçe doğru sıralanarak bir odaya verilirsiniz. Oda/arkadaşlarınız göre Türkiye'nin her yerinden ya da Dünya'nın her yerinden insanlar olabilir. Bu çeşitliliğin iyi yanı farklı insanlar tanırsınız, kötü yanı bu insanlar sizi çileden çıkartabilir. En önemli sorun, kafanız tamamen uyuşmaz ve anlaşamasanız bile bu insanlarla kalmanız gerekecektir. Sizi yok sayabilir ya da yavşakça bir laubalilikle yaptığınız söylediğiniz her şeye laf edip karışabilirler. Rahatsız edecek her şeyi yapabilirler. Bunun sonu tacize ve kavgaya kadar varabilir.

Ev gibi kira ödenen bir yerde kalıyorsanız kirayı bölüşme şansınız olur. İşin kötü ise bu insanlar parayı verdikten sonra basıp gitmeyecekler ve dolayısıyla yalnız kalmayacaksınız. Odanıza/evinize girdiğinizde hemcinslerinizi (yurtdışında bile kızlı erkekli kalamıyorsunuz) görürsünüz. Yorucu bir gün geçirmişsinizdir, kafanızı dağıtmak ya da dinlenmek istiyorsunuzdur ancak insanların arasından kurtulup yine insanların arasına düşersiniz. Ne kadar insan o kadar kirlilik demektir. Çöp, bulaşık, koku, gürültü ve her türlü kirlilik yaşanan yeri çekilmez kılar. Siz titizseniz onlar dağınıktır, siz dağınıksanız onlar temizdir. Banyo kuyruğu, buzdolabı karmaşası da cabası. Eve kız/erkek mi atacaksınız? İçerde birileri varken bunu yine de yapabilecek misiniz? Mastürbasyon mu yapacaksınız? Odada başka biriyle kalıyorsanız zaten yapmanız mümkün değil. Tuvalette işinizi görmeye çalışırsanız ya başkasının gireceği tutar ve geçirdiğiniz dakikaları sayar ya da kötü ses yalıtımı sizi ele verir. Mahremiyet adına hiçbir şeyiniz kalmaz

Bir insanı tanımanın en etkili yollarından biri evdeki davranışlarını gözlemlemektir. Kafa dengi anlaşabildiğiniz birilerini buldunuz. Güzel. Peki ya madalyonun karanlık tarafını görememiş ve yanlış insanlar seçmişseniz? Belki muhabbeti iyidir ancak çok dağınıktır, kültürlüdür ama sürekli kokuyordur, sessizdir ama sorumluluğunu yerine getirmez.

Ortak bir alan olduğu için ortak kararlar vermeniz gerekir ve çoğu insan öncelikli olarak kendi fikrinde diretir. Bu pencerenin açılmasından, lambanın kapatılmasına kadar gider. Eğer tartışmacı biri değilseniz, nasılsa bunlarla kalmam gerekecek şimdi bir şey yaparsam ilerleyen günlerde başım daha çok ağrır iyisi mi alttan alayım dersiniz. Bir kere, iki kere bir süre sonra alttan alacak haliniz kalmaz. Nazik olmak, tatlı dil her zaman işe yaramaz. Karşınızdaki bir yılan olmayabilir. Biri kendini sürü lideri sanıp her şeye karar vermeye kalkar ve baskıcı yapısının altında ezilirsiniz.

Başınıza gelebilecekleri yazdım. Korkarım sorunu belirlemek çözüm getirmekten daha kolay. Gerçekten iş çekilmez bir hal aldığında ne yapıp edip yerinizi değiştirin ve tanıdığınız, aynı ortamda kalabileceğiniz insanlar bulmaya çalışın. Hakkınızı arayın ve kendinizi ezdirmeyin. Siz kimseye muhtaç değilsiniz ve kimse de size muhtaç değil. Elinizden geliyorsa tek kalın. İnanın bazen tek kalmak en iyisidir.