27 Şubat 2014 Perşembe

JacksFilms



A whata fucke?

Her şeyle dalga geçen tipler ve gramer nazileri (bir dilde yapılan her türlü hatayı insanın gözüne sokan ve düzeltenler) internet ortamında pek sevilmez. Çünkü bu tür insanlar fırsat bulsalar sizinle de alay edebilecek sizi yerin dibine sokabilecek potansiyele sahiptirler. Ancak sözünü ettiğimiz kişi Jack Douglass ise kendini beğenmiş olduğunu düşünmez, rahatsızlık duymaz ve çok eğlenebilirsiniz.

Asıl adı John Patrick olan Jack Youtube kanalını 2006 yılında açtı. Bazı filmleri, şeyleri ve diğer YouTube kanallarını ünlülerini tiye aldığı parodi videoları ve her cuma bir bölüm yayınladığı Your Grammar Sucks videoları ile ün yapmış. Vsauce ve Epic Meal Time parodileri bunlardan bir kaçı. YGS videolarında da çoğunlukla Facebook ve YouTube'da yapılan çoğunlukla gramer ve imla hatalarının olduğu bazen de havalı gözükmek için rakamla, kısaltılarak yazılmış yorumları alaycı bir şekilde okuyor ya da canlandırıyor. Genelde yorumu yapanın rumuzu ya da direk adı soyadı verilse de insana "beter olsunlar" dedirtebiliyorlar.



İngilizcenin en popüler dil olması onu aynı zamanda en çok hata yapılan dil yapıyor. İşin kötüsü Amerikalılar bile ciddi yanlışlar yapabiliyor. En çok rapping "rap yapmak" ve raping "tecavüz etmek" karıştırılıyor ki kimse tecavüzü kast etmese bile saçma sapan ortaya saçma sapan yazılar çıkıyor. Bize de okuyup gülmek ve bulduğumuz hataları Jack'e yollamak düşüyor.

Bir şeylerle dalga geçen ama bunu düzgün bir şekilde yapan birini arıyorsanız JacksFilms'e abone olabilirsiniz.



19 Şubat 2014 Çarşamba

Vsauce



Hey Vsauce! Michael here.

Çocukluğumdan beri sürekli bir şeyleri merak ediyor ve soru soruyorum. Nasıl duyabiliyoruz, neden ağlıyoruz, kan kaç derecede kaynıyor vesaire... İşin kötü yanı yakın çevremdekiler sorduğum soruların çoğunluğuna yanıt veremedi. Bazıları bu merakımı gereksiz buldu, bazıları boş şeylerle uğraştığımı söyledi, bazı mallar da ne içtiğimi sordu. İnsanların bilgisizliklerinden ve tepkilerinden bıkıp usandığım gün kendim araştırmaya başladım. Tamer Korugan'ın Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi serisini okudum, canım sıkıldı Google'a danıştım mesela...

Bu tarz sorulara yanıt bulabilmiş donanımlı biri, Michael Stevens, YouTube'da Vsauce adlı kanalı açmış. Her bölüm başında aniden ekrana girip Hey Vsauce diyor ve ayna ne renktir, evrendeki en parlak şey nedir, insanın tadı nasıldır gibi acayip, günlük hayatta aklımızın ucundan geçmeyecek sorulara cevap veriyor. Kanalın şu an 6 buçuk milyonun üzerinde takipçisi var. Vsauce2, Vsauce3 ve WeSauce adlı yan kanallarda mevcut.

Eğer yeni şeyler öğrenmeyi seviyorsanız kanala göz atabilirsiniz. İyi bir İngilizceniz olmalı aksi takdirde bir şey anlayamazsınız. Ancak her zaman bir yolunu bulup İngilizce öğrenebilirsiniz.



One Chance




Awkward Silence Games'in One Chance adlı oyunu zor bir soru soruyor. Başladığımızda 6 gün içinde dünyada yaşayan her hücrenin öleceğini ve tek bir şansımızın olduğu yazıyor. Bilim adamları kanseri tedavi eden bir ilaç geliştirmiştir. Ancak ilaç beklenenden daha tehlikeli çıkmıştır, çünkü kanserli sağlıklı fark etmeksizin tüm hücreleri öldürmektedir. Tehlikenin ne olduğunu bilmemize rağmen elimizde seçme şansı var. Son günlerimizi ailemizle geçirmek ya da onları bırakıp laboratuvarda çalışmak.

Piksel grafikli basit bir flash oyununun beni bu kadar etkileyeceğini (müziği de unutmamak gerek) bilemezdim. Farklı sonlarını gördükten sonra ben ne yapardım diye düşünmeye başladım. Belki dünyanın değil sadece benim sonum da gelebilirdi. Kanser hastası olabilir ve tedavi yüzünden bitkin düşebilirdim ve 6 gün ömrüm kaldığını da öğrenebilirdim. Beni gerçekten mutlu edebilecek şeye 6 günde ulaşamayacağımı bildiğim için hayalini kurduğumdan daha az bir mutluluk için uğraşırdım.

Yine de emin değilim. Düşünmenin fazlası insanı mutsuz ediyor.

12 Şubat 2014 Çarşamba

Yerli Diziler Neden Kötü?



Televizyonları işgal eden güzide (!) yapımlarla ilgili söyleyeceklerim var. Uzun süre kendimi tuttum, sevenleri vardır falan filandır diye ama artık yeter. Pek çok seyirci yerli dizileri beğenmiyor, izlemiyor ve hatta bazıları açıkça nefret ediyor. Ana nedenleri aşağıda sıraladım.

1 - Uzunluk

Oyuncular ve prodüksiyonda çalışanlar bir ara bu durumdan ne kadar rahatsız olduklarını dile getirmişlerdi. Bölümün süresi ne kadar uzun olursa çekimi o kadar uzun, maliyeti de daha fazla oluyor. Bu yüzden de kalite düşüyor. Ama buna rağmen 45-50 dakikalık bölümler çekilmiyor çünkü insanlar daha fazla izlemek istiyor! Pardon, daha fazla reklamı da unutmamak lazım.

2 - Taklitçilik

Bir dizi tutunca sonrasında gelen diziler de onu taklit etmeye başlıyor. Benzer konular, benzer drama, benzer entrikalar...

3 - Yaratıcılık Yokunsuluğu

Farklılıklara hoşgörülü bir toplum olmadığımız için güvenli liman olarak hep aynı, bizden, genel şeyleri seçiyoruz. Haliyle yapımcılar da alışılageldik formülü kullanıp duruyorlar. Farklı şeyler deneyen diziler yok mu? Var, ama sayıları az. Ana akım medyanın içinde yok olup gidiyorlar.

4 - Korkaklık

Diziler yeterince cesur olamıyor. Tepki çeker, ceza alır, dizi yayından kaldırılır korkusuyla yapımcılar oto-sansür uygulamak zorunda kalıyor. Küfür yok. Cinsellik yok. Sigara ve kan buzlanmış. En son hangi dizide bir çıplaklık, rahatsız edici bir sahne gördük ki? Bunu geçelim eşcinsel, solcu, depresif, punk gibi ekstrem karakterler de yok. Neredeyse herkes normal, herkes sıradan.

5 - Özensizlik ve Cimrilik

Her yapımcı şirketin bütçesi fazla olmayabilir ama daha az para harcamak ve daha çok kâr elde etmek adına kalitesizliğe maruz kalıyoruz. Komedi dizilerinde espriler şive üzerine, boş ve sulu. Aksiyon içerikli dizilerde ise çatışmalar, özel efektler, akan kan, yaralanma hiçbiri yeterince kaliteli değil. Ucuz ve kalabalık oldukları için figüranları çalıştırıyorlar. Onlar da kağıttan okur gibi duygusuz konuşuyor, rollerine bürünemiyorlar. Bir Holywood kalitesinde yerli dizi olması mümkün değil ama bu kadar yapmacık, vasat da olmamalı.

Ayrıca her sahneye müzik koyma takıntısı da var. Fazla taş göz çıkarır misali, rahatsız edici bir gürültüye neden oluyor.

6 - Ajitasyon

Duygu sömürüsü yapıp insanları üzmek ve buradan reyting, kazanç sağlamak yüzsüzlüğün dik alası. Günlük hayatta olabilecek ya da biraz abartılı olaylar sırf üzücü oldukları için iyi kurgulanmadan, özenilmeden olduğu gibi yapıştırılıyor. Oyuncu kötü oynuyorsa ve hikaye basit olsa bile o dram hepsinin üstünü örtüyor. İnsanların karakterin yaşadıklarına üzülmesi ona acıması istendiği için şırıngayla enjekte eder gibi ajitasyona abanıyorlar.

7 - Nasılsa izleniyor mantığı

Son madde tüm maddeleri kapsar nitelikte. Yapımcılar kurnazca düşünüyor ki: Biz ne yaparsak yapalım bu insanlar izleyecek. Düşündükleri bir açıdan doğru. Erkenden veda eden diziler dışında çoğu uzun süre ayakta kalabildi.

Buradan çıkarılacak sonuç yerli dizilerin çoğunun kalitesiz, ucuz, boş diziler olduğudur. İleride biri çığır açacak bir girişimde bulunmaz ya da yapımcılar hatalarından (hata yaptıklarını kabul edebilirlerse tabi) ders çıkarmazsa bu böyle sürüp gidecek.

6 Şubat 2014 Perşembe

İnternette Kadın Olmak



İlginç bir haber okudum. Erkeğin biri arkadaşlık-ilişki sitelerinden birinde hesap açmış ve kendisini kadın olarak göstermiş. Bunu eğlenmek için yaptığını söylüyor. Sanırım kadın kılığına girip birilerini kandıracak, öylece takılacaktı. Ama işler umduğu gibi gitmemiş. O kadar çok erkekten mesaj almış ki mesajlara cevap vermekte yetişemez olmuş. İşin çirkin yanı ona atılanlar taciz eder nitelikte ve rahatsız edici mesajlarmış. Sitedeki abazan erkekler ona kendi çıplak fotoğraflarını göndermiş. İlgilenmediğini söylediği erkeklerin bazılarından da hareket içerikli, saldırganca, küfürlü karşılıklar almış. Hesabı açmasının üstünden 2 saat geçmiş ve daha fazla dayanamayıp hesabını kapatmak zorunda kalmış.

Görünen o ki internette kendinizi kadın olarak gösterdiğinizde bile başınıza bu geliyor. Bir de kadınları ve yaşadıklarını düşünün.

Rahatsız edici değil mi?


1 Şubat 2014 Cumartesi

Panty & Stocking with Garterbelt



Ecchi Powerpuff Girls Gibi

Bir anime düşünün ki bazı Amerikan çizgi dizilerini andırsın. Çocuksu görünsün ancak çocuklardan uzak tutulacak kadar ayıp olsun. Komik ama aynı zamanda sapık olsun. İngilizce duyacağınızı varsayın ama her şey Japonca olsun. Ortaya ilginç bir karışım çıkıyor değil mi?



Gurren Lagann'ı ya da Kill la Kill'i izlediyseniz GAINAX'ı da bilirsiniz. Kendileri kopuk, çılgın yapımlarıyla ünlüdür. Panty & Stocking with Garterbelt'de öyle bir yapım. Anime olduğuna inanmak biraz güç. Hikaye hayali bir şehir olan Datenshi'de geçiyor. Panty ve Stocking şehre kötülük saçan şeytanları yok edip yeterli cennet parası toplayarak cennete gitmeye çalışmaktadır. Afro peder Garterbelt'de onlara emir vermekte, yani yardımcı olmaktadır. Cennete gitmelerinden bahsettik ama bu ikili öyle zannettiğiniz gibi masum melekler falan değiller. Panty kibarca söylemek gerekirse bir nemfomanyak ve Stocking de tatlı, şeker bağımlısı bir deli. Küfürbaz, ahlaksız ve kimseyi takmayan bencil tipler yani. Bunları bu kadar eğlenceli yapan da bu kopuk karakterleri zaten.



Yetişkinliklere yönelik bir animeden beklenenler şiddet içermesi, içinde cinsellik olması ve olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlardır. Zaten diğer animelerden farklı olarak Powerpuff Girl'ümsü sevimli denebilecek bir tarzı olduğu için rahatsız edecek bir şiddet yok. Cinsellik ve olumsuzluğa gelecek olursak... Ah evet... Tuvalet mizahıyla absürdün karışımı bir kokteyl gibi. Bolca gönderme ve ana akımı ti ye alma var ki bu sizi güldürecektir. Ancak bazı uç şakalara aynı hoşgörüyü gösterir misiniz bilemem.



13 bölümlük, bazı bölümler 2 ayrı bölüm olarak ayrılmış, bir sezon ve bir de OVA yayınlandı. Ancak bir sorun var o da devam edeceğinin garantisinin olmaması. Ben yine de bir umutla bekliyorum. Alışılageldik anime çizimlerinden farklı, kopuk bir şey izlemek istiyorsanız yolunuz burada sona eriyor.

Cry of Fear



Yaratıklar yalnızlığını paylaşmaya geldiğinde


Kimin aklına gelirdi yıllar sonra Half Life'a güzel bir modun geleceği? İsveçli Team Psykskallar'in geliştirdiği Cry of Fear çıktığı yıl, 2011 Moddb sitesi tarafından yılı modu seçilmişti.

Oyun İsveç'in hayali bir şehrinde geçiyor. Ana karakterimiz Simon depresif bir ergendir. Zaten kapüşonlu giyen ya depresif ya da suçlu oluyor ya neyse. Evine doğru giderken yolda yaralanmış bir adam görüyor. Yardım etmeye çalışıyor ve üstüne sürülen bir araba yüzünden kaza geçiriyor. Uyandığında kendini normal insanlardan uzak tekinsiz bir yerde buluyor. Buraya nasıl geldiğini sorgularken bildiği tek bir şey var o da buradan kurtulup evine dönmek. Ancak yardım alabileceği kimsesi yok ve adım attıkça her şey giderek korkunçlaşıyor.



Cry of Fear Silent Hill'den oldukça esinlenmiş bir gerilim, korku . İnsandan bozma yaratıklar, tekrar girince değişime uğramış mekanlar, anlam verilemeyen olaylar ve hikaye... Yani zorlasalar FPS Silent Hill bile olabilirmiş. Envanter kullanımı da ilk Resident Evil oyunlarına benziyor. Simon çantası ve ceplerini doldurarak aynı anda 6 eşya taşıyabiliyor. Evet, silah için eşya için ayrı yer kullanılmamış. Yerdeki bir anahtarı almanız gerekiyorsa ve elinizdeki fazla silahı bırakmanız gerekebiliyor. Işık kaynağı olarak da cep telefonunuzu kullanıyorsunuz. Bir elinize silah diğer elinize de telefonu almak gibi çeşitli kombinasyonlar yapabiliyorsunuz. Oyundaki etkileşimlerin çoğu kilitli kapının anahtarını bul ya da kağıda yazılı kodu gir şeklinde. Zor bulmacalar yok anlayacağınız. İlk başlarda sadece bıçağınız varken oyun ilerledikçe daha işe yarar silahlar çıkıyor. Son çıkan korku oyunlarında oyuncuyu çaresiz hissettirmek ve kaçmak adına silah kullanımı olmasa da merak etmeyin elinizde dolu silahınız olsa yeterince güçlü olmayacaksınız.

Oyunu farklı yapan yanlarından ve detaylara gösterilen özenden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bir not bulduğunuzda bu not direk bilgisayardan çıkmış değil uyduruk bir kağıda el yazısıyla yazılmış oluyor. Tabancanızda mermi kaldıysa şarjör değiştirdiğinizde elveda diyebilirsiniz. İlk Half Life oyunlarında olan eller doluyken merdiven tırmanma olayı yok. Kendiliğinizden iyileşemiyorsunuz, bulduğunuz şırıngaları (depresif demiştim) kullanmanız lazım. Güç barınıza da dikkat etmeniz lazım.


Her ne kadar geliştirilmiş olsa da Half Life'da kullanılan motorla yapıldığı için grafik ve animasyonlar harika değil. Aslında Cry of Fear'ı rahatsız edici yapan da bu çirkin görüntüsü ki buna eksi denemez. Yapımcı ekip ellerinden geldiği kadarıyla yama çıkartsa ve forumundan destek olsa da bazı sorunların motor yüzünden kaynaklandığını söylüyorlar. Bu yüzden oyunda zaman zaman oyunu kitleyen, tamiri mümkün olmayan sorunlar var. Fizik kuralları namına dair hiçbir şey de yok. Böyle kötü yanları var ama neyse ki oyunun insanı çeken, huzursuz atmosferi sayesinde bu kötü yönleri görmezden gelebiliyorsunuz. Bazı seslendirmeler yapay gelse de ses efektleri ve karamsar, rahatsız edici müzikler konusunda oldukça başarılı.


Steam'den ya da oyunun kendi sitesinden bedavaya indirebildiğiniz Cry of Fear 8-10 saat gibi tatmin edici bir oynanış süresi vaat ediyor. Modun yapımı 5 yıl sürmüş. Emeklerinin karşılığını vermek adına dilerseniz bağışta bulunabilirsiniz. Bunun dışında gizli kostümler, silahlar, farklı oyun sonları ve bir kez bitirince açılan modlar gibi ekstralarla oynanabilirlik sağlanmış. Hoş bu kabusu bir kere deneyimledikten sonra bir daha ister misiniz orası ayrı.