13 Mayıs 2013 Pazartesi

Don't Starve



Yaşadığı hayatın memnuniyetsizliğini dile getiren her genç dimağ "Aç değilsin, açıkta değilsin. Yediğin önünde yemediğin ardında. Ne şikayet ediyorsun?" diye azarlanır. Tabi bunu söyleyen insanların Don't Starve oynamadıklarına %100 eminim ki buna ihtiyaçları da yok zaten. Yaşamak nefes almak, tok kalmaktır gibi derinlemesine dalmak istemiyorum ama söylediklerinde haklılık payı var. Çünkü Don't Starve hayatta kalma üzerine yapılan ender oyunlardan biri ve insan oynarken haline şükrediyor.

Klei Entertainment tuhaf bir firma. Sen git n+ 'ı geliştir. Kanlı bıçaklı Shank'leri, gizlilik gerektiren Mark of The Ninja'yı yap, sonra tüm bunlarla alakasız yeni bir şey çıkar. Beklenir gibi değil gerçekten. Keşke her firma oyun kataloğunu böyle çeşitlendirse de aynı tür ve serilere bağlı kalınmasa.

Öncelikle roguelike nedir ondan bahsetmek istiyorum ki yazının ilerleyen bölümlerinde yüküm azalsın. Genelde rol yapma ögeleri içeren, belli bir çizgiselliğe bağlı olmayan, her seferinde farklı oynanışlar sunan, karakter öldüğü zaman oyunun tamamen bittiği yani her şeye baştan başlanma zorunluluğu getiren, kaydetme olanağı sunmayan tek kişilik oyunlardır. İlk örnekleri grafiksel anlamda ciddi şeyler vaat etmeyen, zindan ağırlıklı oyunlardı.. Hiçbir roguelike oyunu kolay değildir, çünkü hata affetmezler. Rastgele gerçekleştiği için ezbere dayanmaz. Bu yüzden öğrenmesi de uzun sürer.





Don't Starve'da kendimizi bir ormanın içinde buluyoruz. Mistik bir adam bize iyi görünmediğimizi, karanlık olmadan yiyecek bir şeyler bulmamız gerektiğini söyleyip, puf, yok oluyor. Bundan sonrasında neden burada olduğunuzu ve ne yapacağınızı bilmeden dımdızlak kalıyorsunuz. Keşfe çıkmalı ve en kısa zamanda yeterli yiyeceği, ham maddeyi toplamalısınız. Göçebe hayat tarzına bağlı kalsanız da bir süre sonra bunu sürdürmek zorladığından, yerleşim yaşama geçmeniz gerekecek. Ama yavaş yavaş.

İzometrik bir bakış açısıyla oynanan oyunun elle çizilmiş, karalamalı, belirgin bir görsel dili var. Sert denemez çünkü kan bile yok oyunda ama yine de oyun çok acımasız ve vahşi. Biraz kafayı çalıştırmak ve deneme-yanılma yöntemine başvurmanız gerek. En çok vurgulanan yemek olayı bile sıkıntılı çünkü başta önünüze geleni toplayıp idare etseniz de bir süre sonra yemek bulmak zorlaşıyor. Tamamen aç kaldığınızda canınız hızlıca azalıyor ve doğal olarak ölüyorsunuz. Yine de her kuşun eti yenmez hesabı karnınızı doyurmak için her bulduğunuzu ağzınıza sokmayın. Oyunu kaydedip çıkabiliyorsunuz. Ancak öldüğünüzde her şeye baştan başlamanız gerekecek. Karın doyurmak kolaymış gibi bir de akıl ve beden sağlığına da dikkat etmeniz gerekiyor. Hangi karakteri seçersiniz seçin hep sizden güçlü yaratıklar çıkacak. Hayvan ve yaratıklar genelde topluca saldırıyorlar ve nereden neyin çıkacağını her zaman kestiremiyorsunuz. Bir şeyler yemek canınızı çok az arttırıyor ve kendiliğinizden iyileşemiyorsunuz. Bu yüzden ilk yardım malzemeleri hazırlamanız gerekiyor. Gece-gündüz olayı var ve hava karardığında karanlıkta kalırsanız bu sefer de göremediğiniz bir şey tarafından öldürülüyorsunuz. Bu yüzden zifiri karanlık olmadan bir kamp ateşi yakmalı, hiç değilse elinizde bir meşaleniz olmalı. Uykusuz kaldığınızda veya akıl sağlığınızı kaybettirecek şeyler yaptığınızda ise gaipten sesler duymaya ve olmayan yaratıkları görmeye başlıyorsunuz.



Yaşadığım birkaç olayı anlatayım. Uyku tulumu yapmak için ipe ihtiyacım var. Bunu bilim makinesi kurup üretmem lazım ve ham madde olarak da altına ihtiyacım var. Gel gelelim lanet olası altını bulamıyorum. Uyku tulumu yapamadığım için uyuyamıyor ve halisünasyonlar görerek avare gibi geziyorum. Başka bir oynayışımda açlıktan ölmemek için gözümü tepegöz kuşlarının yumurtalarına diktim. Birkaç yumurtayı aşırdım, derken bir tanesi beni kovalamaya başladı. Zigzaglar çizerek kaçmama rağmen peşimi bırakmadı ve en sonunda  beni yakalayıp bir güzel gagaladı. Zorluğu kıyaslanamaz ama bazı açılardan bana Terraria'yı anımsatıyor. Aynı ketumluk onda da vardı ve bu yüzden wiki sayfalarına bakmam gerekmişti. Don't Starve'da ne yapmanız gerektiğini söyleyen, yardım alabileceğiniz bir NPC yok.



Seçilebilir ilk karakter Wilson. Kalan karakterleri de tecrübe puanlarıyla (ölmeden kaç gün dayanırsanız o kadar fazla puan alıyorsunuz) açıyorsunuz. Kendilerine has yetenekleri var karakterlerimiz. Örneğin, Wolfgang abimiz daha güçlü ve canı daha yüksek, robot olan karakter ise bozulmuş yiyecekleri de yiyebiliyor. Karakterlerin ortak yanı her birinin farklı bir müzik aleti melodisiyle derdini anlatması. Seslendirme yapılmaması iyi bir tercih olmuş.

Sürekli güncelleniyor olması çok iyi. İnsan böyle bir potansiyel görünce nelerin ekleneceğini bilmek istiyor. Oyun zor demiştim. Dilerseniz dünya oluşturulmadan önce yiyecek miktarı gibi değerleri değiştirebilirsiniz. Ancak oyundan alacağınız zevki azaltacaktır. İyisi mi siz kurcalamadan, kendinize iyi bakın.

Tür: Survival, Roguelike
Yapım: Klei Entertainment
Çıkış Tarihi: 23 Nisan 2013

İyi Yanları +

+ Kendine has zorlu dünyası
+ Hayatta kalma hissini iyi vermesi ve şaşırtabilmesi
+ Görsel ve işitsel dili
+ Sürekli güncelleniyor

- Kötü Yanları

- Oyunun bütünlüğüne bulaşan ketumluk
- Herkesin kaldıramayacağı zorluk seviyesi

AP notu = 8





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder